Ben Gamze Gök küçüklüğümden beri resim çizmeyi severim...Resim çizmek çoğu zaman kafamı bulandıran çamuru yatıştırır, bazen de hayallerimin minik somut parçası olur. Benim için resim çizmenin bir vakti yok; o yüzden her an bir minik kağıda, kitabın boşluklarına, arka kapağına, tozlanmış bir araba camına.....O yüzden resim çizebiliyorum demekten öte küçük karalamalar diyelim.......
HER İNSAN YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR!
İnsan hakları;’’ Uygar düzende, soy ve cinsiyet ayrımı
olmaksızın insanın doğuştan var olduğu kabul edilen ve devlet karşısında
korunması gereken hakları.’’ diye tanımlayabiliriz.
İnsan haklarının
tarihsel gelişimi hakkında bir takım bilgi vermek gerekirse; II. Dünya
Savaşı'ndan sonra dünyadaki devletler bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınması konusunda birleştiler. İnsan Hakları Bildirisi,
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948'de
hazırlandı ve 10 Aralık 1948'de Genel Kurulun Paris'te yapılan oturumunda kabul
edildi. İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin kabul edildiği
gün olan 10 Aralık 1948'den bu yana her 10 Aralık'ta kutlanan gündür. İnsan
haklarının oluşturulmasının amacını ise
Küba Devrimi lideri Fidel Castro’nun
"Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı
zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere
binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda?
Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda?
Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde
yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya
çocuklarının adına konuşuyorum." sözleriyle başlamak istiyorum.
İnsan hakları;
tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı
eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk,
renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken,
zenginlik gibi fark olmaksızın kanun karşısında eşit olması değil midir? ‘’Tüm
insanların’’ diye hitap edildiği bu haklar tüm dünyaya verildi. Fakat dünyanın
her bir farklı noktasında yaşanan facialar ve savaşlar insan haklarının hiçe
sayıldığının bir kanıtıdır. İnsan
haklarının en önemli maddesi olan ‘’ Her insan yaşama hakkına sahiptir.’’ Bu
maddeyi en önemli kılan şey ise insanın yaşamama durumunda; Kişi
dokunulmazlığı, Kişi hürriyeti ve güvenliği, Özel hayatın gizliliği ve
korunması, Yerleşme ve seyahat hürriyeti, Din ve vicdan hürriyeti ve Düşünce ve
kanaat hürriyeti gibi diğer önemli haklardan bahsedilemez. Şayet; bireyin
yaşama hakkı elinden alındığında kişinin zaten diğer haklarını yok ederiz;
çünkü ortada hak sahibi olan şahıs yok edilmiştir. İnsanların yaşama hakkının
hiçe sayıldığı en büyük olaylar savaşlarda yaşanmaktadır. Ve ben bunu Mustafa
Kemal Atatürk’ün ;’’ Ulusun yaşamı tehlike ile karşı karşıya kalmadıkça, savaş
bir cinayettir.’’ sözleriyle bir parantez açıyorum; 2017’ye girmeye
hazırlanıyoruz ve sıcak evlerimizde katledilen çocukları izliyoruz sinema izler
gibi, bir çocuk babasının ölü bedenine sarılıp ağlıyor, bir çocuk bombalanmış
bir evin enkazında can vermiş, başka bir çocuk kan ağlıyor. Ve insan haklarını
savunanlar; sadece izliyoruz… Dünyanın başka coğrafyalarında yıl başının
planları yapılıyor, noel babanın hangi oyuncağı getireceği hakkında hayal
kuruluyor. Peki bunu savaşta ölen çocuklar için soruyorum; Nerede eşitlik? Her
çocuğun; barınma, sağlık hizmetlerinden yararlanma, düşüncelerini söyleyebilme
ve eğitim görme hakkına sahip ise kanlar içinde ağlayan çocuğun sağlık
hizmetlerinden yararlanma hakkı; evi bombalanan çocuğun barınma hakkı; okulu
yerle bir edilen çocuğun eğitim görme hakkının olmadığı bir coğrafyada düşünce
özgürlüğü hakkından bahsedilebilir mi? . Her bir insan gibi her bir insan hakkı
son derece önem arz eder. İnsan hakları bir duvardır ve duvarı oluşturan her
bir tuğla insan haklarından birini temsil eder. Ola ki; en dipten bir tuğla
çekildiğinde duvar; yıkılır hatta her bir tuğla parçası paramparça olur ve
ortaya sadece bir enkaz yığınından başka bir şey kalmaz. İnsan hakları
duvarının her bir eşit tuğlası birbiriyle bağlantılıdır; bu duvarın temelini
oluşturan ve duvarın çökmemesini sağlayan hak’’ Yaşama hakkıdır.’’ Temeli
oluşturan tuğlalardan diğerleri sağlıklı olma ve eğitim görme hakkıdır. Yaşama
ve sağlıklı olma hakkı birbiri ile paralel iken eğitim hakkının yokluğunda
diğer tuğlalar inşa edilemez çünkü; eğitimsiz bir birey haklarının varlığından
haberi yoktur. İşte bu yüzden insanın en önemli hakkı‘’ Yaşama hakkıdır!’’ Her
bir insanın yaşama hakkı olduğu gibi hiçbir insanın; bir insanın yaşama hakkını
elinden alma hakkına sahip değildir!
Gamze GÖK
BENİM HAKKIMI KİM YEDİ?
Bir mart
sabahıydı. Güneş dağların arkasından bana göz kırparken mavinin üzerine
serpiştirilmiş kırmızı ve sarı renk cümbüşünün eşsiz silüetini izliyordum. Ansızın birden ortaya çıkan kara
bulutlar…Fırtınalı, kara günlerin habercisiydi aslında…
Okuldan gelir
gelmez üzerimi bile çıkarmadım öğretmenimin verdiği okuma parçasını defterime
yazıp bir an önce ezberleyip sınıfta en iyi okuyan olmak istiyordum. Okuldan
geldiğimde üzerimi çıkarmama alışkanlığım annemi hep kızdırırdı. Annem kapı
eşiğinden doğruca bana bakıyordu;‘’ Muhammed ben sana kaç kere söyleyeceğim,
okuldan gelince üzerini değiştir!’’ Annemin sesindeki kızgınlık bana doğru
yaklaşan ayak seslerine ritim tutturuyordu sanki. Annem yanıma geldiğinde
kalbim boğazımda atıyordu. O sırada kapı eşiğinden gelen sesler bana
kurtarıcımın geldiğini fısıldıyordu. Babam tüm gün yorgun argın eve geldiğinde
ilk iş beni kucaklayıp, severdi. Bazen de bana sürpriz yapıp çikolata bile
getirirdi. ‘’Babacığım! Yaşasın babam geldi!’’ Babamın yorgun bakışlarının
parladığına ve dudağının ucundaki
kıvrılmaya bizzat şahittim. Oysa babam ben ona koştuğumda her zaman çok daha
kocaman gülümserdi. İçimdeki ses ‘’Yolunda gitmeyen birşeyler var.’’diyordu.
Sınıfta
öğretmenimin verdiği metni en güzel ben okumuştum ve öğretmenimden aldığım
kocaman aferin gururumu okşadı ve yüzüme kocaman bir tebessümün yayıldığını
hissettim. Yerime geçtiğimde sandalyeme
sığamıyordum mutluluktan karnımda kelebekler uçuyordu. Öğretmenim ben ve
sınıf arkadaşlarıma hep gülümseyerek konuşurdu ama bu sefer dudaklarındaki
tebessüm kaybolmuş yerini düz bir çizgi halini bırakmıştı. ’’Evet bugünkü
konumuz insan hakları, bu konu hakkında bir fikri olan var mı?’’ Kelebeklerin
ömrünün kısa olduğunu biliyordum ama karnımdaki kelebeklerin bu kadar çabuk yok
olacağını tahmin etmemiştim çünkü; bu sorunun cevabını bilmiyordum. Sınıfın
sesiz oluşundan konuşmaya başlayan öğretmenim insan hakkının ne olduğunu ve her
insanın yaşama, eğitim gibi haklarının olduğunu söyledi fakat aklıma yatmayan
bir şey vardı zaten bunlar her insanın sahip olması gereken şeyler değil miydi?
Eve geldiğimde
karnımı acıktıran, beni adeta hipnotize eden nefis koku ayaklarımın benden izin
almadan kendiliğinden mutfağa getirmişti.
Mutfakta enfes kokunun kaynağını ararken annemin sesiyle bir an
zıpladım, arkamda annemin varlığının oluşu bana huzur vermişti.’’ Oğlum hadi
git bir koşu ekmek al gel, baban gelir birazdan.’’ Annemi onaylarcasına başımı
salladıktan sonra annemin verdiği parayla ekmek almaya bakkalın yolunu tuttum.
Yolda yürürken önce sesini duydum sonra sarsılıp yere düştüm. İnsanlar karınca
gibi bir o yana bir bu yana kaçışıyorlardı. Ne olduğunu anlamamıştım; önce
panikten sonra korkudan göğüs kafesime dar geliyordu yüreğim. Evimizin üzerine
düşmüştü ilk bomba… Toz toprak olmuş üzerim ve birkaç yerimdeki sıyrıklar;
yanağımı ıslatan gözyaşları kadar yakmıyordu canımı. İnsanların kaçtığı yöne
doğru cıyaklayarak koşuyordum.’’ Annee!’’ çığlığım bomba seslerinin arasında
boşlukta yayılan ses dalgası gibiydi duyulmuyordu. En sonunda her yer karanlık
olmuştu ve üzerime göçen tonlarca ağırlığındaki binanın altında kuş kadar
hafiftim sanki. Sadece karanlıktı annemin sesi kulağımın dibindeydi beni
avutmaya çalışıyordu…En sonunda bir ışık hüzmesinin ardındaki el çekip almıştı
beni karanlıktan…
O günden sonra
hiç görmedim ne annemi ne de babamı. Dünyamı başıma yıkmışlardı; ailemi
almışlardı , evimi, okulumu koca bir maloz yığınına dönüştürmüşlerdi. Koca evim
ve okulum; küçücük bir vazo gibi paramparça olmuştu. Yalnız benim kalbim paramparça değildi; benim
kalbim en küçük hücrelerine kadar un ufak olmuştu. Göğsümün üstünde hissettiğim
acı, küçük bedenime ağırdı. Günlerdir açım, susuzum hergün bomba sesiyle
uyanıyorum ve gökyüzümü aydınlatan güneşimin tek bir ışınının içimi ısıtmasına
ihtiyacım var. Oysa ben kimseye bir şey yapmamıştım; neden benden evimi ve
okulumu aldılar? Evim ve okulum, onlar benim hakkımdı. Evimi ve okulumu benden
alanların evi ve okulu yok muydu? Ama yine de onlar benimdi şimdi soruyorum; ’’ Benim hakkımı kim yedi?’’
Gamze GÖK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder