Bundan yaklaşık 1400 yıl evvel Hindistan'da savaşmayı çok seven bir kral vardı. Bu kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaş yıllarca sürer karşılıklı halklar büyük zarar görür. Bir süre sonra barış olsa da kral huyundan vazgeçemez ve sebepsiz yere bir başka komşusuna savaş açarmış. Yıllarca süren bu savaşlar elbette halkı perişan eder ve içten içe isyanlara sürüklermiş ama yapacakları da birşey yokmuş çünkü krala karşı gelmek öldürülmek veya iyi ihtimalle zindanda çürümek anlamına gelirmiş.
TARİHÇE:
- M.Ö. 2000'li yıllarda satrancın oynandığına dair bulgular Mısır'da piramitlerdeki kabartmalarda vardır.
- Satranç, MS 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıktı.MS 10. yüzyıla gelindiğinde tüm Asya'ya, Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmıştı. En geç 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da soylular arasında çok popüler bir oyun haline geldiğinden "kraliyet oyunu" olarak anılmaya başlandı.
- Kurallar ve dizilişler zaman içerisinde çeşitli değişiklikler gösterdi ve 19. yüzyılda bugünkü standart halini aldı. 20. yüzyıl Avrupası'nda toplumun entelektüel üst tabakaları arasında yayıldı ve dünyanın en popüler oyunlarından biri haline geldi.
- Oyunun icadı konusunda birkaç efsane mevcuttur. Bunlardan biri Sissa ibn Dahi, buğday tanesi efsanesidir. 6. yüzyıldan beri satranç Îran'da bilinmektedir. Buradan 7. yüzyılda İslam'ın yayılışıyla birlikte Orta Doğu'da ve Kuzey Afrika'da yayılır. Endülüs Emevîleri, İtalya, Bizans İmparatorluğu ve Rusya yoluyla oyun, 9. ila 11. yüzyıllar arasında Avrupa'nın diğer yerlerine yayılır. Burada bir yandan şövalyelerin yedi yiğit erdeminden sayılırken diğer yandan kilise tarafından uygun bulunmuyordu. 15. yüzyılda oyun kuralları belirleyici şekilde değişir. Bu yüzyıldan sonra bugün oynanana benzeyen modern satrançtan bahsedilebilmektedir. İspanya (16. yüzyıl), İtalya (16./17. yüzyıl), Fransa (18./19. yüzyıl), İngiltere (19. yüzyıl) ve Rusya (20. yüzyıl), sırayla satrançta Avrupa'nın önder ülkelerinden oldular.
- 19. yüzyılın ortasından beri düzenli satranç turnuvaları yapılmaktadır. İlk resmî Dünya şampiyonu Wilhelm Steinitz'tir. 1924'te Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) kurulmuştur.
- Bilgisayarların icadı ile birlikte 20. yüzyılın sonunda iyi satranç oynayabilen satranç programları piyasaya çıkmıştır. Bu programlardan bazıları günümüzde dünya şampiyonları seviyesinde oynayabilmektedirler. Hafızalara yer etmiş olan en iyi örnek Garri Kasparov ile Deep Blue (IBM) arasında oynanmış olan satranç maçlarıdır.
BUĞDAY HİKAYESİ
Bundan
yaklaşık 1400 yıl evvel Hindistan'da savaşmayı çok seven bir kral vardı. Bu
kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaş
yıllarca sürer karşılıklı halklar büyük zarar görür. Bir süre sonra barış olsa
da kral huyundan vazgeçemez ve sebepsiz yere bir başka komşusuna savaş açarmış.
Yıllarca süren bu savaşlar elbette halkı perişan eder ve içten içe isyanlara
sürüklermiş ama yapacakları da birşey yokmuş çünkü krala karşı gelmek
öldürülmek veya iyi ihtimalle zindanda çürümek anlamına gelirmiş.
Bunalmış
halk isyan edememenin çaresizliği içerisinde Hindistan'ın en bilgili kişisi
olan "Yüce Bilgin"e gider. Yüce Bilgin gerçekten çok bilgilidir.
Evinin içerisinde yüzlerce kitap bulunur. Halk derdini ona anlatmış ve bir
şekilde kralı savaşmamaya ikna etmesini istemiş.
Yüce
Bilgin düşüncelere dalmış çünkü kralı mantıklı bu davranışa ikna etmenin
zorluğunu biliyormuş. Yüce Bilgin binlerce kitap okumuş ama kral belki ancak
1-2 kitap ve doğal olarak cahil bir
insanmış. İşte eski dönemlerde krallık yönetimlerinin sıkıntısıymış bu. Kral
olmak için özel birşey yapmanız gerekmiyormuş. Sadece kralın oğlu olmak
yeterliymiş. Ne seçim olur ne halk oy kullanırmış!
Yüce
Bilgin "Benin eve kapanıp düşünmem lazım" demiş.
Halk
heyecanla kapıda beklemeye başlamış. Bir, iki, üç, dört derken bir hafta geçmiş
ve Yüce Bilgin evinden çıkmış. Halk heyecan içerisindeyken Bilgin "Beni
krala götürün" demiş.
Krala
Yüce Bilgin'in geldiğine dair haber verilmiş. Kral sevinmiş çünkü ne kadar
cahil olsa da Yüce Bilgin'i takdir edermiş. Onu tahtında güzel bir şekilde
karşılamış.
-
"Hoşgeldin Bilgin. Bu ziyaretinin sebebi nedir?"
-
"Değerli kralım size bir hediye getirdim!"
-
"Çok sevindim. Eminim ki güzel bir şey düşünmüşsündür. Nedir O?"
Yüce
Bilgin'in kucağında bir kutu varmış. Bakalım size ne olduğunu tahmin edebilecek
misiniz?
Yüce
Bilgin'i izleyenler içinden "Bu belki kitaptır akıllansın diye" düşünmüş. Bu hikayeyi dinleyen öğrenciler ise
içinde bomba olduğunu da düşünebilir (Ama o zamanlar bomba yoktu!) Yoksa
içinden zehirli bir yılan çıkacak da kralı mı ısıracak?
Hayır
hiçbiri. Yüce Bilgin akıllı bir insanmış ve sorunları barışçıl şekilde
halledecek kadar da zekiymiş!
Kutunun
içinden değişik şekilli taşlar çıkmış. KRal tabii ki ne olduğunu anlayamamış
ama Yüce Bilgin anlatmaya başlamış:
-
Kralım siz savaşmayı çok seviyorsunuz. Bu sebeple size aynı gün içerisinde
defalarca savaşma imkanı verecek bir oyun getirdi. Bu ufak taşlar askerleriniz.
İki tane atlı birliğiniz ve iki tane de filli askerleriniz var. Yine aynı
şekilde iki tane savaş arabanız var (kaleyi anlatıyor) Eh siz de oyunda
şahsınız! Ve de yanınızda baş yardımcınız vezir olacak.
- Bu
gördüğünüz satranç tahtası üzerinde karşıdaki düşmanla savaşacaksınız!
Kral
hemen oyunla ilgilenmiş. Taşların nasıl hareket ettiğini öğrenmiş. Oyunu öyle
sevmiş ki bir daha komşularıyla savaşmamış çünkü satranç tahtasında savaşmak
hem masrafsız hem de daha eğelenceliymiş.
Hindistan
halkı böylece büyük bir beladan kurtulmuş. Öte yandan kral bu oyunu öyle
beğenmiş ki Yüce Bilgin'e dile benden ne dilersin demiş.
Parada
pulda gözü olmayan Yüce Bilgin "Kralım sizden çok fazla şey istemem buğday
verseniz yeter. bakın bu satranç tahtası 64 kare. Birinci kareye bir buğday
ikincisine 2, üçüncü kareye 4, dördüncü kareye 8 ve sonra hep böyle iki misli
olacak şekilde her kareyi doldurmaya yetecek kadar buğday yeter demiş.
Kral
kızmış. "Yüce Bilgin ben sana altın, elmas, toprak, malikane verebilirdim.
Sen sadece buğday mı istiyorsun, hayret." demiş.
Ne
var ki toplam buğday hesaplanınca 570 milyar ton buğday gerektiği bulunmuş. Bu
kadar buğday yaklaşık 1000 yılda ancak üretilirmiş. Bu hesabı duyan kral Yüce
Bilgin'i zekasından dolayı yine tebrik etmiş.
İşte
satrancın bulunuş hikayesi böyledir. Aradan 1400 yıl geçmiş. Belki böyledir,
belki de değildir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder