Hepsi ökaryot hücrelidir. Gruptaki canlılar bir hücreli, çok hücreli, mikroskobik, makroskobik, ototrof ya da heterotrof olabilir. Ototrof hem de heterotrof olanları vardır. Amip ve paramesyum gibi protistalar, bakteriler ve diğer küçük canlıları yiyerek beslenir. Hayvanlardan farkı bir hücreli olmaları. Bazıları bitkiler gibi fotosentez yaparak kendi besinini kendisi üretir. Ancak bitki gibi kök, gövde ve yaprakları yoktur.
Mendel’in bezelyeleri seçmesinin dışın da başarılı olmasının başlıca nedenleri şunlardır:
Çalışmalarında bitkinin tüm özelliklerini değil, bir özelliğini dikkate aldı. Örneğin yeşil tohumluları sarı tohumlularla, buruşukları düz tohumlularla çaprazladı.
Çok sayıda ebeveyne (anne-baba) kullandı.
Sayısal çalıştı ve istatistik kurallarını biyolojiye uyguladı.
Genetik (Kalıtım Bilimi): Canlılardaki benzerlik ve farklılıkların ortaya çıkmasını sağlayan faktörleri, bu faktörlerin nesilden nesle nasıl geçtiğini araştıran bilim dalına genetik denir.
Serap Sarısoy'un tasarımlarıyla toprak kapların yeni yüzü... Deniz taşlarının kırmızı toprak ile buluşması. Kişiye özel model saksılar ve renk seçenekleri kullanılmakta.
Destek ve hareket sistemi kıkırdak, kemik ve kas dokudan oluşur.
Yeni doğmuş bir çocukta yaklaşık 300 kemik bulunur. Ancak yaş ilerledikçe bazı kemiklerin birbirleriyle kaynaşması sonucu 206 kemik içeren iskelet sistemi oluşur.
İnsandaki iskelet yapıyı kemik ve kıkırdak doku oluşturur.
İskelet; baş, gövde ve üyeler iskeleti olarak gruplandırılır.
İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı olarak tanımlanır.
Endokrin organlar hipofiz, böbrek üstü bezleri, tiroit, paratiroit, gonatlar gibi kanalsız iç salgı bezlerinde sentez edilen ve kanla taşınarak gittikleri belli hedef doku hücrelerinde etki gösteren organik bileşiklerdir.
Fakat hormon tanımına uymayan, ama hormon etkisi gösteren bileşikler de vardır. Hipotalamik düzenleyici hormonlar, antidiüretik hormon, oksitosin, prostaglandinler, gastrin, sekretin, somatostatin, anjiotensin örnek verilebilir.
Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı.. Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi; "Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
Sistematik, taksonomi ile eş anlamlı kullanılmasına karşın, aslında taksonomi sınıflandırmanın teorisini, prensiplerini ifade eder. Sistematik ise sınıflandırmanın uygulaması işini gerçekleştirir.
Sınıflandırmanın Amacı
a.Biyolojik çeşitliliği ve bunun dünya üzerindeki dağılımının nasıl olduğunu anlamak.
b.Çok fazla çeşitliliğe sahip olan canlıları daha kolay öğrenilebilir hale getirmek.
c.Canlılarla ilgili genelleme yapabilmek. Bir gruptaki canlılardan birisi incelenip öğrenilirse, aynı gruptaki diğer canlılar hakkında da bilgi edinilmiş olur.
d.Aynı canlının, farklı bölgelerde farklı adlarla tanınmasını engeller. Bilim insanları arasında iletişim ve dil birliği sağlar.
e.Günlük yaşamda kullanılan yaygın isimler canlının bilimsel özelliklerini doğru anlatmayabilir. Örneğin denizatı bir balıktır. Denizhıyarı bir hayvandır. Halka kurdu ise bir mantardır. Bu adlar organizmaların yaygın adıdır ve bu canlıların tümü suda yaşar. Bilimsel adlandırma yöntemine uygun olarak yapılan adlandırmalar yaygın adların kullanılmasıyla ortaya çıkacak karışıklıkları önler.
f.Dünya üzerinde yaşamış ve nesilleri tükenmiş eski türler ile yeni türleri karşılaştırmak.
Ben Gamze Gök küçüklüğümden beri resim çizmeyi severim...Resim çizmek çoğu zaman kafamı bulandıran çamuru yatıştırır, bazen de hayallerimin minik somut parçası olur. Benim için resim çizmenin bir vakti yok; o yüzden her an bir minik kağıda, kitabın boşluklarına, arka kapağına, tozlanmış bir araba camına.....O yüzden resim çizebiliyorum demekten öte küçük karalamalar diyelim.......
Kübalı besteci ernesto lecuona'nın (1895-1963) (en son banderas ve ekibinin once upon a time in mexico'da başkanın huzurunda çaldıkları) 1927 yılında bestelediği epik eseridir. malaguena malagalı kadın anlamına gelir. malaga, akdeniz üzerinde bir kıyı kentidir*. parçanın ispanyolca sözleri ernesto lecuona'ya, ingilizce'ye çevrilmiş sözleri ise marian banks'a aittir. bu parçayı yorumlayanlar arasında en başta epiğin tadını veren vokaliyle connie francis'i anmak gerekir. nana mouskouri de sesiyle parçaya hayat vermiştir. parçanın asıl tadını veren piyano ve gitar yorumlarına gelirsek, richard abel, paul mauriat, liberace, alma petchersky ve 101 strings orchestra* piyano ve orkestrasyonla; chet atkins, paco de lucia, andres segovia ve jose feliciano klasik gitarla, brian setzer (once upon a time in mexico st) ve dick dale (better shred than ded albümü, misirlou twist & malaguena) electro guitarla; larry adler ve harmonicats armonika* ile, doc severinsen kısa ama öz yorumuyla trompetiyle* parçanın ritmine katılmışlardır.
Satranç,
iki oyuncu arasında satranç tahtası ve taşları ile oynanan bir masa oyunu.
Dünya çapında turnuvaları düzenlenir ve bir spor dalı olarak kabul edilir.
Bu
oyun satranç tahtası denilen 8×8'lik kare bir alan üzerinde 32 adet satranç
taşıyla oynanır. Toplam 64 karenin yarısı siyah, yarısı beyaz renklerden
oluşur.
Taraflar beyaz ve siyah renkli taşları alırlar, her oyuncunun bir
seferde bir hamle yapmasıyla oyun gelişir. Oyunun başında beyaz ve siyahların
16 taşı bulunur. Bunlar bir şah, bir vezir, iki kale, iki fil, iki at ve sekiz
piyondan oluşur.
Bundan yaklaşık 1400 yıl evvel Hindistan'da savaşmayı çok seven bir kral vardı. Bu kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaş yıllarca sürer karşılıklı halklar büyük zarar görür. Bir süre sonra barış olsa da kral huyundan vazgeçemez ve sebepsiz yere bir başka komşusuna savaş açarmış. Yıllarca süren bu savaşlar elbette halkı perişan eder ve içten içe isyanlara sürüklermiş ama yapacakları da birşey yokmuş çünkü krala karşı gelmek öldürülmek veya iyi ihtimalle zindanda çürümek anlamına gelirmiş.
Düşünmek ile konuşmak arasında çok fark vardır. Hatta yazmak
arasında daha da çok fark vardır. Birçok insan bunlardan sadece birinde çok
başarılıdır. Ama diğerine gelince biraz çekimser kalır bir türlü derdini
anlatamaz.
Bazı insanların analitik düşünce yapıları vardır. Anında
olayı çözer. Bazı insanlar bu düşündüklerini kaleme almada inanılmaz beceri
sahibidirler. Ama gel gör ki bir türlü derdini anlatamaz. Hepsini aynı beceri
ile kullanan insanlar hayatta da çok başarılı olurlar. Düşünün ki olayı anında çözüyor
ve bunu çok güzel ifade ediyor. Bir de çok güzel yazıya döküyorsa bence
muhteşem olur.
Hepimizin başına zaman zaman gelmiştir. Aşırı sevgimizden
kaynaklanan bir hırçınlık yaşarız. Karşımızdakine sevgimizi anlatmak yerine onu
hırpalarız. Onu iteriz. Çünkü düşündüklerimizi bir türlü ifade edemeyiz. Ama
ona mektup yazarsak harika derdimizi anlatabiliriz. Bazen eleştiri yapmak
isteriz. Amacımız karşımızdakini çok sevdiğimiz için onun zarar görmesini
istememizden kaynaklanır.
Ama öylesine bir eleştiri yaparız ki karşımızdakini ne kadar
üzdüğümüzü farkına bile varmayız. Türkçe öylesine güzel bir dil ki gerçekten
kullanmasını bilsek hiç kırmadan her şeyi söyleyebiliriz. Hatta bazen güzel bir
şey söylediğimizi sanır karşımızdaki ama aslında ona hakaret etmişizdir. Aynı
kapıya çıkan bir konuyu 2 yoldan da ifade edebiliriz. Biri çok kırıcı biri de
sevecen olabilir.